II - Hangi İnsan? Eğer bu yazı dizisinin ilk bölümünü okumadıysanız, buradan başlamak isteyebilirsiniz. Herhangi…
2012, Trendler ve Pazarlama
“Trendleri değil, kalbinizi takip edin.” – Krist Novoselic
Aşağıdaki yazıda, Pazarlama Zirvesi Digital Marketing Forum 2011’de yaptığım sunumun ardından düşündüklerimi bazı yorumlarımla beraber kaleme almaya çalıştım. Bu arada sunumdan bazı alıntılarla hazırlanmış bir videoyu buradan seyredebilirsiniz: http://vimeo.com/34999126
2011, benim için sadece dijital pazarlamanın bir zafer daha kazandığı yıl olmadı. Dijital iletişimin toplumsal dönüşümü bu kadar tetiklediği başka hiçbir yıl yaşamadık. Zeytinburnu’nda polis ve mahalleli sokaktayken hemen hemen hiçbir TV kanalının yayınlamadığı haberi de, göçük altından gelen tweetleri de, Wall Street’in işgalinin dünyaya yayılmasını da dijital iletişime borçluyuz.
Sadece ekmeğini dijitalden kazananlar değil, iletişim mesleğine herhangi bir yanından bulaşmış herkes için şunu fark etmek önemli: Dijital sayesinde yaşadığımız dönüşüm, pazarlama ve iletişim konularının çok daha fevkinde!
Her yılın sonuna geldiğimizde dijital pazarlama ile ilgili yazılar yazdım durdum. Her yıl dijital devrimin pazarlama iletişimini nasıl değiştirdiğini baş döndürücü hızla yaşadığımız gelişmeleri analiz ederek gördük.
2011 içerisinde yaşadıklarımız, dijitalin pazarlama ve iletişimden çok daha büyük bir şey olduğunu bize gösterdi. İş dünyası artık toplumsal olaylar ve zamanın ruhundan gücünü alan önünde durulması zor dalgalarla barınağı olmadan karşı karşıya gelmiş durumda. Bu dalgaların üzerinde kalanlar için büyük fırsatlar, farkına varmayanlar içinse maalesef kolay olmayan bir dönem var önümüzde.
2012 yılında, şu an için sosyal medya dediğimiz, ama gittikçe birbirine bağlı olan tüm iletişim öğelerinin ana özelliği olacak yeni web düzeni, pazarlama ve iletişim departmanlarının tam ortasındaki masaya yerleşmek için ilk adımlarını atacak.
Kurumsal itibar yönetiminin geçtiğimiz yıla kadar kullanılan bir çok aracı, maalesef artık çok sınırlı bir etkiye sahip. Haksız yere yapılan suçlamalardan, farkına varılmadan yapılan yanlışlara kadar markaları zor durumda bırakan pek çok vaka yaşandı 2011’de. Bir çok marka da bir kaç yıl öncesine kadar tahmin bile etmediği yollarla hedef kitlesini etkilemeyi başardı.
Elbette daha çok dijital reklam, daha renkli dijital oyuncaklar, daha fazla interaktivite 2012 ile beraber geliyor, ama bunlar bana kalırsa sadece birer teferruat. Bu yıl da %30-40’larla büyüyen bir dijital iletişim sektörü, teknolojiyi bilip iş yönetmeyi bilmediği için aynı oranda büyümeyen karlılıkları yönetemeyecek, bu sebeple de batmadığı takdirde en iyi ihtimalle hayat kalitesi daha da düşecek olan ajans güruhu, dijitalin ne olduğunu anlamaya samimi çaba göstermeyen reklamverenlerin emekliliği bekleyen yöneticileri ve bütün bunların içerisinde doğru kafa ayarı yaptığında hem ajans hem de reklamveren tarafından zıpkın gibi fırlayacak kampanyalar, girişimler, ajanslar, elbette yine hayatımızda olacaklar.
Ama -özellikle işi dijital olanlarımız için- bunların dışında bir şeyleri şimdiden düşünmeye başlamamız gerekiyor:
Dijitalin teknolojiyle aynı olduğunu beynimize kazıdık, oysa artık bu iki kavramı birbirinden tamamen ayrı değerlendirmenin de zamanı geliyor. Dijital dönüşümün insan psikolojisine etkilerini, sosyal dönüşümdeki katalizörlüğünü, kültürel / etnik / dini polarizasyonu ne kadar artırabileceğini, hatta bir savaşın sebebi bile olabileceğini daha çok fark edeceğimiz dönemlere giriyoruz.
2012’de, iletişimi dijital ile yönetmeyip aslında sadece teknolojiyi ve oyuncaklarını yönetmenin çıkmazlarını her alanda daha da çok hissedeceğiz.
Yapılan kampanyaların ters tepecek silahlar gibi markayı vurma ihtimalinin olduğu,kurumsal itibarın makyajla parlatılması gereken değil, kurumun gerçek ruhunu samimiyetle aktarması gereken bir dönem bu. Kurumsal iletişim sürecinin tek başına sadece bir departmana değil, artık gerçekten iletişime herkes dahil olduğu için tepeden tırnağa tüm çalışanlara ait olduğu bir dönem. Dijital iletişim ve reklam profesyonellerinin, teknolojik oyuncakları zaten bir gerek şart olarak görüp, bunların etkilerine odaklanması artık başarı için çok daha elzem olacak.
İstisnaları olmakla beraber, tüketicinin yavaş yavaş palavra olarak agılamaya başladığı “sosyal sorumluluk kampanyası” kavramının dijitalle birleşmesinden çıkacakları, daha çok konuşmak gerekecek mesela. Sadece botoxlu ağır makyajlı produksiyonların 30 saniyelik TV reklamlara dönüşmesiyle sosyal sorumluluk kampanyası tanıtmaktan öte, kitlelerin dahil olmasını sağlayacak katılımcı /crowd-sourcing platformları yaratmanın/ sahiplenmenin ne kadar doğru olduğunu anlayacak bazı markalar.
Vitrini kurtarmak için değil, işin bizzat göbeğindeki süreçlere, kar etme hedefiyle eşit öncelik vererek sürdürülebilirlik, çevresel etki gibi başarı kriterlerini koyan bazı markalar, samimi olarak tüketicinin karşısına çıkabilecek. (Global CEO’muz David’in yeni çıkardığı şu kitap, 2012’ye girerken önümüzdeki 10 yılda – eğer çökmezse- yeniden tanımlamamız gereken kapitalizme de göz kırpıyor olabilir mi?)
Bu arada, hiç karamsar değilim. Tam tersine, reklamcılık ve iletişim mesleklerinin hiç olmadığı kadar heyecanlı bir döneme girdiğini düşünüyorum. Önümüzde inanılmaz büyük fırsatlar var, hem ülkemiz hem de büyüyen tüm pazarlar için! Bunun için yeterince olgunlaşmış teknolojilerimiz zaten var, sadece onları daha az idrak eden zihin modellerini terk etmemiz, dijital iletişim ile teknoloji uzmanlıklarını, birbiriyle çok ilintili olsalar da, ayrı odaklarla değerlendirmemiz gerekiyor.
Buradaki mücadele, dijitali sonradan görüp idrak etmeye çabalayan nesillerin mücadelesi. 1990’ların sonunda doğan kuşağın fabrika ayarı, pazarlama ve iletişim için yıllardır benimsediğimiz düsturun bir kısmını, zaten komik bulacak 🙂
Yeni yıla girerken, sadece toplantı odası ruh haliyle düşünen iş dünyasının değil, kalbini takip eden profesyonellerin kafa ayarı yapmasının da tam zamanı! zira iyi işler, bu profesyonellerden ve onların önünü açabilecek vizyonu olan üst düzey yöneticilerden gelecek.
2012 hepimize sağlık ve mutluluk, ülkemize ve dünyaya huzur getirsin,
Serhat Akkılıç / @sakkilic
Yönetici Ortak
Project House
Not: Yukarıdaki tüm düşünceler, ajansım adına değil kendi adıma ifade ettiğim görüşlerimdir.
http://vimeo.com/34999126
This Post Has 0 Comments